Genç Kalemler


DÜŞÜNCE ÜZERİNE


 

Dil, düşüncenin bir nizam içinde tertibini ve kişiden kişiye aktarımını sağlıyor olsa da çoğu zaman düşüncenin ‘kavrayış´ denilen en kısa süreli eylemine ayak uyduramaz. Çünkü kavrayış, nesneyle özne arasındaki bağ ile kurulan iletişim; şuurun müdahalesinden önce bunun bir bütün olarak görülmesidir. Ama bu, daha çok belirli bir noktaya odaklanmaksızın göz gezdirmek gibidir. Tıpkı bir vadinin insanın onu gördüğü ilk anda ruhuna dokunuşu ve oradaki herhangi bir ağacın ya da bir ışık huzmesinin değil, tekmil resmin bir mana teşkil etmesi gibi. Bu kavrayış aynı zamanda kaypak bir hüviyete de sahiptir. Belirgin değildir ve kelimelere dökülmeden evvel çok kez suret değiştirip kavrayış anındaki saflığını yitirebilir. Narin ama haşmetli bir kelebek…

Dil burada ruhun nazarı olan kavrayıştan başka bir mahiyettedir. Dil şuura aittir. Ölçer, biçer, tartar, doğrular. Ruhun bir ocaktan çıkardığı maden cevherini işler ve saflaştırır. Bu bakımdan kavrayışla elde edilen el değmemiş bir doğa harikasını, şuurun süzgecinden geçen de insanın müspet ilimlerle yarattıklarını andırır.

Ne biri ne öteki üstündür. Bunlar bir makinenin çarklarıdır ve düşünce sürecinin iki ana unsurunu teşkil ederler. Ruhun yakalayıp şuurun elden geçirdiği her şey de böylece yücelir, insanlaşır.

 

Hüseyin Mert EZER

12-D

FATİH SULTAN MEHMET ANADOLU LİSESİ